24 Mart 2015 Salı

Selahaddin Eyyubi’nin 10 liderlik Sırrı

Selahattin Eyyübi’yi eşşiz bir komutan haline getiren düsturlar nelerdi? Kalbinin pusulası nereye işaret eder, zihninin çarkları nasıl çalışır, meşrebi zamane insanına neler söylerdi? Derin Tarih Dergisi Mart sayısında, Muharrem Kesik imzalı dosya ile Eyyübiler’in kurucusu Selahaddin Eyyübi’nin şiar edindiği prensipleri açıklıyor. İşte yaşadığı dönemde Selahaddin Eyyübi'yi eşşiz bir kumandan ve devlet adamı kılan liderlik sırları: YA İLİM ÖĞREN YA CİHAD ET Selahaddin Eyyubî'nin şahsiyeti üzerinde Zengîler Devleti'nin ünlü hükümdarı Nureddin Mahmud Zengî'nin (1146-74) büyük etkisi olmuştur. Selahaddin, ölümüne kadar Mısır'ı Nureddin'in naibi sıfatıyla idare etmiş, iç ve dış düşmanlara karşı korumuş ve bu bölge için gerekli idarî, askerî, kültürel ve iktisadî reformları yaparak ülkeyi içte ve dışta itibarlı hale getirmiştir. Yemen, Hicaz, Libya ve Kuzey Sudan'ı kontrolü altında tutan Selahaddin, 3. Haçlı Seferi sırasında verdiği mücadele ve sağlam duruşu ile İslam dünyasının kahramanlık sembolü haline geldi. Aynı zamanda imarcı, kültürel ve insani değerlerin koruyucusuydu. Zamanını ilim, cihad veya devlet işleriyle geçirirdi. DAVANA İNAN, HEDEFE KİLİTLEN Nureddin Zengî'nin ölümünden sonra iki ana gaye uğrunda çaba harcadı: 1) Nureddin döneminde oluşturulan siyasî birliği dağılmaktan korumak ve onun zamanında girişilen imar faaliyetlerini devam ettirmek, 2) bir türlü gerçekleştirilemeyen Kudüs'ün ve sahil bölgelerinin Haçlı istilasından kurtarılıp İslam dünyasını düştüğü içler acısı durumdan çıkarmak. İlk hedefine 10 yıldan fazla süren bir mücadelenin ardından ulaştı. Hıttin zaferi ve sahil bölgesinin fethiyle ikinci gayesine ulaşmasına az kalmıştı ki, 3. Haçlı Seferi buna engel oldu. İslam dünyasının kendisini yalnız bırakmasına rağmen Haçlılara karşı giriştiği amansız mücadele, gösterdiği gayret ve sebat Avrupalılara Kudüs'ü geri almanın imkânsızlığını gösterdi. Böylece Nureddin'in ölümüyle boşalan mevkii hakkıyla doldurup, ondan devraldığı İslam sancağını daha ileri taşıyarak emsalsiz bir lider olduğunu ispatladı. Ölümünden sonra yerini doldurabilecek bir lider çıkmadığı için sahilde birbirinden ayrı üç bölgeye sıkıştırılmış olan Haçlı devletleri varlıklarını bir asır daha devam ettirebildiler. BİRİKTİRDİKÇE DEĞİL DAĞITTIKÇA ÇOĞALIRSIN Cömertliği dillere destandı. Öldüğünde has hazinesinde topu topu 1 Mısır dinarı (altın para), 36 ya da 37 Nasırî dirhemi (gümüş para) vardı. Bir şey vereceği zaman uzun uzadıya düşünmezdi. Akka önlerinde Haçlılar karşısında kaldığı süre içinde develer hariç 18 bin at ve katır masraf etmişti. Harcadığı para, altın, elbise ve silahların tespiti ise mümkün değildi. Mısır'daki Fatımî Devleti'ni ortadan kaldırdığı zaman (1171) sayılamayacak kadar çok ve çeşitli zahire ele geçirmiş ancak hepsini halka dağıtmıştı. O dönemde çok zengin olan Âmid (Diyarbakır) şehrini ele geçirince ganimeti arkadaşlarının itirazlarına rağmen Artuklulardan Nureddin b. Kara Arslan'a vermişti. Savaşta kendi atını askere verir, başkalarından at isterdi. Herkes onun atına biner, ondan iyilik ve ihsan beklerdi. Bir kaynak 3. Haçlı Seferi sırasında askerlerine 12 bin at dağıttığını söyler. TEVAZU VE SAYGIYA MİSLİYLE DÖNER Veziri ve sır kâtibi Kadı Fadıl, kardeşi el-Melikü'l-Adil, yeğenleri Takiyyüddin ile Ferruhşah gibi akrabalarının, birçok değerli bürokrat, ilim adamı ve kumandanın Selahaddin'in başarısındaki payı büyüktür. Tevazu gösterip onlara danışmaktan ve başarılı uygulamalarını örnek almaktan çekinmemesi askerlik dehası ile ilmi buluşturup çağdaşlarının kolay kolay göze alamayacağı başarılara imza atmasını sağlamıştır. Hiç kimseye karşı büyüklük taslamaz, asla kibirlenmezdi. Kibirlenen hükümdarları ayıplardı. Fakirler ve dervişler yanında toplanır, semâ merasimleri düzenlerlerdi. Biri semâ için kalksa o da ayağa kalkar ve semaını bitirinceye kadar oturmazdı. BİLGİDEN FAYDA VAR MÜNAKAŞADAN DEĞİL İyi bir eğitim görmüş olup Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Farsça biliyordu. Kur'an-ı Kerim ve Ebu Temmam'ın el-Hamase adlı eseri ezberindeydi. Tarih bilgisine sahipti ve tarihî tecrübelerden sık sık faydalanırdı. Onun meclisinde bulunanlar hiç kimseden duymadıkları bilgileri ondan öğrenirlerdi. Silefî, Kutbeddin en-Nişaburî, İbn Avf ve İbn Şeddad gibi zamanındaki büyük din âlimlerinden hadis ve fıkıh dersleri almıştı. Bununla birlikte fakihlerin münakaşalarından ve felsefecilerden hoşlanmazdı. Müneccimlerin verdiği haberlere ise asla itibar etmezdi. Amelde Şâfî, itikadda Eşari'ydi. ADALET DÜŞMANIN DA HAKKI Yeğeni Takiyyüddin'i kendisinden şikâyetçi olan bir kişiyle birlikte hâkim huzuruna çıkmaya zorladığı bilinir. Akka karşısında karargâh kurduğu sıradaydı; ordu kadısı ile birlikte at sırtında dolaşırken bir Yahudi onlara şöyle bağırdı: "Müslümanların şeriatından (hukukundan) yardım diliyorum." Gulâmlar (askerler) hemen adama sordular: "Kimden şikâyetçisin, sana haksızlık yapan kimdir, bize söyle." Yahudi cevap verdi: "Sultan'ın kendisi. Gulâmları bana tecavüz etti." Bu sözleri işiten Sultan'ın canı çok sıkıldı ve derhal atından indi. Onu gören kadı da hemen atından indi. Sultan Selahaddin, kadının karşında Yahudi ile yan yana durdu. Yahudi kadıya anlatmaya başladı: "Ben Şam tacirlerindenim. Deniz yolu ile İskenderiye'den geliyorum. Yanımda 20 yük şeker vardı. Akka limanına çıkınca adamlarınız beni soydular ve bana, sen kâfirsin, malların Sultan'ın hakkı, dediler." Bunun üzerine Selahaddin şekere el koyanları getirtti. Bunlar şekeri hazineye teslim ettiklerini söylediklerinden şekerin bedeli Yahudi tacire ödendi. Bir gün adamlarından biri bir deveci hakkında şikâyette bulunmuştu. Bunun üzerine Sultan, "Müslümanların aralarındaki anlaşmazlıkları çözen kadıları vardır. Mahkemeye şikâyet kapısı herkese açıktır. Ben inzibatı temin ile mükellefim. Mahkeme senin hakkında gerekli gördüğü kararı verir" demişti. BASİT HATALARI BÜYÜTMEK SENİ KÜÇÜLTÜR Sultan Selahaddin küçük hataları görmezlikten gelir, kızmazdı. Bir gün ileri gelen adamları ile birlikte otururken çocuk yaşta olan gulâmlar oyun oynuyorlardı. Bunlardan biri ayağındaki sandaleti çıkarıp arkadaşına fırlattı, ancak ayakkabı Sultanın dizinin dibine düşmesin mi! O ise bir gönül sultanına yakışır biçimde hemen yüzünü başka tarafa çevirdi ve yanındakiyle konuşmağa devam ederek hadiseyi görmemiş gibi davrandı. Bir defasında sıcak bir günde adamlarından su istedi fakat su getirilmedi. İkinci ricasında yine kimseden ses çıkmadı. Üç, dört, beş. Su getiren yoktu. Bunun üzerine dayanamayarak "Dostlar, vallahi susuzluktan öleceğim" deyince suyu içmek kısmet oldu. GÖNÜLLERİ FETHET! Güler yüzlü olup yüzünü asmazdı. İnsanlar hakkında iyi sözler söylenmesini ister, kendisi de seviyesi düşük ve kaba sözler sarf etmezdi. Sultan'ı Kudüs'te ziyaret eden meşhur âlim Abdüllatif el-Bağdâdî onun hakkında şu sözleri sarf etmiştir: "Huzuruna vardığımda gözleri heybet, kalpleri muhabbetle dolduran bir hükümdar gördüm. Arkadaşları ona benzemeye çalışıyorlar, birbirleriyle iyilikte yarışıyorlardı. Huzuruna çıktığım ilk gece meclisini âlimlerle dolu buldum. Bu âlimler çeşitli ilim dallarında konuşuyorlardı. İnsanlar, onda peygamberlerde gördükleri meziyetlere benzer özellikler gördüler. İyi, kötü, Müslüman ya da kâfir olsun herkes tarafından seviliyordu." HATALARI AFFET İHANETİ ASLA! Sözüne sadık, insani duyguları kuvvetli biriydi. Hata yapanları, kendisine kaba davrananları ve suçluları affetmekten yanaydı. Hep şöyle derdi: "Haklı olarak cezalandırmaktansa af hususunda hata yapmayı tercih ederim." Ama bunun da istisnaları vardı. Mesela Fatımîlere önce yumuşak davranmış, ancak düşmanlarla birleşerek aleyhinde komplo hazırlamaları üzerine tutumunu değiştirmişti. Haçlı lideri Renauld de Chatillon'u yeminlerini sık sık bozduğu için öldürmüştü. Bu kararı verdiği sırada hükümdarların öldürülmesinin âdet olmadığını, ancak onu yeminlerini tutmadığı için öldürdüğünü söylemiştir. Kudüs ve sahil bölgesinin fethi sırasında Haçlılara gösterdiği merhametli davranışları Avrupalı tarihçilerce büyük bir takdirle karşılanmıştır. Templier (Tapınak) ve Hospitalier şövalyelerine karşı da sert davrandığını biliyoruz. 3. Haçlı Seferi'ne komuta eden

22 Mart 2015 Pazar

Mutlu Olmanın Yolu

500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı. Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu. Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur...mutluluğun peşinden gitmek."

21 Mart 2015 Cumartesi

Azrail Tanıyor musun?

Sabah kalktım. Güzelce kahvaltımı da yaptım ve işe gittim. Klasik bir gün… Diğerleri gibi, sıradan bir başlangıç… Nöbetçi arkadaştan öğrendiğime göre, gece problem çıkmamış cihazlarda. Bu iyi haber işte! Zaten dünden devam eden 2 tane sistem arızası vardı. Cihaz odasındaki klimalar da problemli. Hem de ta kurulduğu günden beri! Bugünde firmanın birinden eleman gelecek, onlarla ilgilenmem lazım. İş çok bugün! Akşamı nasıl ederim bilmem. Bu hafta çok yoğun geçecek. Sezonda başladı malum. Beklentilerimiz epey yüksek. Neyse, odama gittim ve kapıyı kapadım. Bilgisayarımı da açtım ve maillerimi kontrol ediyordum ki, kapı çaldı. “Girin” bile diyemeden kapı açıldı ve içeriye bir “şey” girdi, kapıyı da kapadı hemen! Aman Allah’ım! O da ne!? Tanımlayamadım bir türlü. Kadın desen değil, erkek desen değil, turist belki! Bir çirkinlik abidesi! Kesin 10 gün rüyalarımın baş rol oyuncusu olur. Ona “Kimsiniz?” diye sormama bile fırsat kalmadan: - Hadi kalk gidiyoruz! dedi… Aaa! Hem de Türkçe konuştu! Şaşırdım ama bozuntuya vermedim. - Sizi ilk kez görüyorum. Kimsiniz? - Ruhunu bedeninden söküp almak için görevlendirilen meleğim ben! Nam-ı diğer Azrail! (Cehennem habercisi!) - Dalganın sırası değil şimdi. Lütfen odamı terk edin. Yoksa güvenliği çağırırım! - Çağırsan ne olur? Beni sadece sen görüyorsun! - Dalga geçme. İşim gücüm var benim. Seninle uğraşamam… Bir yandan Azrail değildir diyorum ama böyle bir kişinin bana haber verilmeden buraya kadar gelmesi imkansız ki! Eyvaaah! Ya gerçekse! Bittim ben, bittim! Savsakladığım namazlarım, ahirette buruşturulup yüzüme çarpılacak olan oruçlarım geldi aklıma… Ufacık dünya menfaatleri için teptiğim Allah’ın emirleri geçti gözümün önünden hızla… Eti için kesilen bülbül, tahtası için yakılan saz gibi… Gayri ihtiyari: - Mesai saatleri içinde olmaz! deyiverdim. Sanki benden bitecek bir işi varmış gibi… - Neden? dedi. - Şu an hazır değilim! - Neye hazır değilsin? - Kabirde ve öbür alemde başıma geleceklere! - Ama senin son kullanma tarihin bugün son. 08:57. Hem sana yeterince vakit verilmedi mi? - İnan ki, bu yaşta öleceğim hiç aklıma gelmemişti. - Neden? - Gencim daha, ciddi bir sağlık problemim de yok. Turp gibiyim evelallah! - Senin yolun mezarlığa hiç düşmüyor herhalde! Ya da hastanelerin acil servislerine, morglara! Oradakilerin hepsinin teni buruşuk mu? - Değil de yani!… Bana 1-2 ay kadar daha süre tanısan? - Bu kadar kısa bir sürede ne yapabilirsin ki, onlarca yılını heba etmiş biri olarak? - İbadet borçlarımı öderdim… Kaza üstüne kaza ederdim namazlarımı deliler gibi… Kalplerini kırdıklarımdan, üzerimde hakkı olanlardan helallik dilerdim. Dünyanın öbür ucunda olsalar, taşların altına saklansalar gene de bulur, her şeyimi verir, haklarını helal ettirirdim. Üzerimde kul hakkı kalmasın diye… Daha vasiyetimi bile yazmadım hem! - Yeterince vaktin vardı! Yapsaydın! Neden düşünmedin? Engel mi oldular sana? - Hiç ölmeyeceğimi sanmıştım. Hep başkaları ölüyordu, başkalarının selaları okunuyordu minarelerden. Ben muaftım sanki ölümden. Meğer bu iş parayla değil, sıraylaymış. - Bir sene önceden haberin olsaydı geleceğimden, neler yapardın? - Kalan zamanımı çok iyi değerlendirirdim! - Hadi be sen de! Kimi kandırıyorsun! İlk 2 gün iyi giderdin. Namaz-niyaz full, sonra dönerdin gene eski haline. Bulurdun bir de bahane kendine. Her şey yine eski hamam eski tas olurdu. Bir rüyaydı o derdin sana verdiğim habere, kendini avutmak için… Haklıydı! Kaç kere hastalık geçirmiş, kaza atlatmıştım… Bunların hepsi birer haberdi aslında ama üzerimdeki etkisi çoğu zaman 2 gün bile sürmemişti… Ama şimdi kafamı taşlara vurdu.

DIKKAT israil ürünleri Kısırlık Yapıyor

"Önemli bir sorunumuz var: Her geçen yıl, çocuk sahibi olmak için tedavi görmek zorunda kalanların sayısı katlanarak artıyor.Bu meseleyi araştırdık.Yaklaşık 8 yıldır bir arayış içindeyiz. Birçok tıbbi ve bitkisel yöntem denedik.Başarılı sonuçlar da aldık.Ancak bu yöntemlerle uğraşırken, alanında uzman bir hocamız 'en azından tedavi müddetince hanımların orkid kullanmamaları gerektiğini' söyledi. Şaşırdım.Başka ürünler rafta tozlanırken bu ürün çok satılır. Nedenini sordum ''Orkid İsrail malıdır.Kısırlık yapar.Rahime 'doğurma!' emri verir.''dedi. Başımdan kaynar sular boşaldı! Allah erkekle kadını her birlikteliklerinde çocuk sahibi olabilecek şekilde yaratmıştır.Sahi, öyleyse bizim kısırlık oranımız neden %23'lere fırladı?? Sadece benim çevremde 36 aile var bu durumda olan. İsrail malları da bu kadar boykot edilmişken bunları yazmak durumundayım. İnanmayan araştırabilir. Sadece Orkid'le de bitmiyor.Uzman hocamız 'Ariel' için de aynı sıkıntının olduğunu söylemişti.O zaman meseleyi daha iyi anladım. Araştırmaya devam ettim.Doğal kimyasalı çok aza indirilmiş ürünleri araştırdım.Çok tavsiye edilen bir seminere katıldım. Anlatılanlardan biri şuydu: 'Hanımlar daha hijyenik olsun diye Domestos'u tuvalete bol miktarda dökerler. Sonra tuvalete oturduklarında maruz kaldıkları kimyasalın rahim kanserine sebep olduğunu bilmezler!' Ya da başınıza sürdüğünüz şampuanı dakikalarca durulasanız bile, siz farketmeseniz de başınızda kimyasal artıklar kalmaktadır.Bu kaçınılmaz.' (İsrail'in Pantene şampuanını başımızın üstüne üstüne sürmeye devam!) Düşünün ki 13 yaşında bir kız çocuğu adet gördüğünde Orkid'le tanışsa ve 20 yaşında evlenecek olsa, 7 yıl bahsedilen risklere maruz kalmış demektir. Doktorların, hiçbir sorunları olmadığını söylediği halde 5 tüp bebek denemesinde de başarılı sonuç elde edemeyen aile tanıyorum. Yakın çevremde Prima bezlerle büyütülmüş bebekler var. Henüz büyüyüp evlenmediler, geleceklerini merak ediyorum, yakinen takipteyim.. Bebeklerimizi bizi çok seven!! İsrail'in ürettiği bebek bezleriyle bağlıyor, beyinleri daha iyi gelişsin diye! Danone'Ierle büyütüyoruz. Formülünü, içinde ne olduğunu bile halâ bilmediğimiz kolaları içiyor, ailelerimize içiriyoruz.Bizi sevmeyen, çoğalmamızı asla istemeyen İsrail'in ürünlerini kullanmaya doyamıyoruz! MESELE AÇIK; İSRAİL başka milletleri, özellikle müslümanları yok etmek istiyor.Sizi yok etmek isteyen bir toplum, sizin için iyi ürünler hazırlar mı? Savaş sadece savaş meydanlarında yapılmıyor artık, milletler birbirini böyle alçakça yöntemlerle de yok edebilir..! Bütün bunlara rağmen bizler halâ 'Ama İsrail ürünleri çok kaliteli' demeye devam edecek miyiz?? "Ey inananlar! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar." (Maide Suresi/51)

NEVRÛZ NE DEMEKTİR, DİNİMİZİDEKİ YERİ NEDİR?

🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥 (ATEŞ PERESLERİN ADETİDİR) Nev-rûz, iki kelimeden mürekkep/birleşik Farsça bir isimdir ve “yeni gün” demektir. Mart ayının yirmi birinci gününde (rumî takvime göre sekiz mart) güneşin koç burcuna girmesi, eski Türkler’de ve İranlılar’da hususi bir gün sayılmış, çeşitli kutlamalar yapılagelmiştir. İran’ın ateşperest inancından kalma bir hususiyeti olarak nevrûz, gitgide dînî hüviyet kazanmıştır. Ve hâlen Şîîlik’te nevruzun mühim bir yeri vardır. Türkler’de ise, İslâmiyet’le şereflendikten sonra, Ehl-i Sünnet’e mensup Müslümanlar arasında, bunun yerini dînî bayramlar almıştır. Zira Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, “Allah Teâlâ size, o iki bayram günlerine (nevruz ve mihricana) karşılık, onlardan daha hayırlı iki bayram gününü (ramazan ve kurban bayramalarını) ihsân etti.” buyurmuşlardır. Böylece Müslümanlar’ın, ne 21 marttaki nevruz ne de 21 eylüldeki mihrican kutlamaları (!) ile alâkaları kalmıştır. *** Hâsılı; yılbaşı kutlamaları (!) gibi, bu günlerin de İslâm’da bir yeri ve değeri yoktur. Bilakis dinî bakımdan büyük mahzurları vardır. Zira gayr-i müslimlere ait âdet-an‘âne ve merâsimlere iştirak ve onları taklitten doğan günahların temizlenmesi ancak cehennem ateşiyle mümkündür. (İmâm-ı Rabbânî k.s., el-Mektûbât, 1/266) O bakımdan mü’minler, bu gibi “kutlamalar”a iştirak şöyle dursun, yapılanları kalben dahi tasvip etmezler.

Başarı Yolları

Bediüzzaman Said Nursi başarılı olmak için gerekli olan üç maddeyi şöyle açıklar. 1. Taksimul A'mal Yani amellerin taksim edilmesi ki bir başka ifade ile vazife paylaşımı 2. Tanzimul Mesai Yani mesainin tanzim edilmesi ki buna da zaman ayarlama diyebiliriz. Hangi işi hangi zaman yapacağımızı planlamak 3. Teavün Yardımlaşma demektir ki burada herhangi bir çalışma yerinde çalışanlar ortak konularda birbirine yardım etmesi gerekmektedir. Mesela bir üniversite başarılı olması için öncelikle Branşlar ayrılır kim hangi branşta çalışacak belirlenir. Daha sonra da, o branşta çalışan insanlar kendi zamanlarını ona göre tanzim edip çalışırlar. Bu çalışmalar sırasında birbirinin konularına yardımcı olmak için bir araya gelip koordinasyon yaparlar.

8 Temmuz 2014 Salı

Nikola Tesla, the Man who Laid the Foundation of Modern Science and Technology

The man and his significance: Nikola Tesla, a prolific inventor, electrical and mechanical engineer and physicist, is best known for his futuristic vision and significant contribution to modern science and technology. Tesla invented dozens of groundbreaking productions including electrical generators, FM radio, robots, remote control, wireless transmission of electrical energy, spark plugs, fluorescent lights, and massive machines that shoot gigantic and extremely powerful lightning bolts, Tesla’s turbines and vertical takeoff aircraftwhich make him true visionary far ahead of his time in the field of science and technology. He was the pioneering figure who envisioned the possibility of wireless communication and distribution of lighting and electricity in high-voltage. He made several experiments with mechanical generators, electrical discharge tubes, wireless controlled boat, and early X-ray image in his lab and he was the man who presented and explained a short-range radio communication two years before Guglielmo Marconi. In 1884, he worked as an engineer at Thomas Edison’s Manhattan headquarters to improve his electric lighting system which he successfully did. Tesla invented The Tesla coil in 1891 and it is still extensively used in radio, television sets and some other electronic equipments. He developed the first hydroelectric power plant in Niagara Falls in 1895, and alternating current induction motor, which is considered to be one of the ten greatest discoveries of all time. He holds a minimum of 278 patents across 26 countries (including the United States, Britain, and Canada) for the modern electric motor, wireless transmission of energy, remote control, the wireless vacuum tube, fundamental laser and radar technology, the first ever neon and fluorescent illumination, the first x-ray photographs, the air-friction speedometer for automobiles, and the Tesla coil and more. He is called to be the most significant figure to divert the course of human evolution. In 1997 in the special issue of Life Magazine Tesla was enlisted among the 100 most famous people of the last 1,000 years. He was born to Serbian parents on July 10, 1856 in the then part of the Austo-Hungarian Empire, the region of Croatia, the village of Smiljan, Lika. His father, Milutin Tesla was an Orthodox Priest and his mother Djuka Mandic was a housewife who had very good hands in creating household tools, and mechanical appliances, and had an excellent memory of recalling Serbian epic poems. From the very childhood Tesla had an exceptional ability in mathematics which was initiated, flourished and more explored under the influence of his math teacher Martin Sekulić at Higher Real Gymnasium and he successfully completed his studies before the time. He had an obstinate photographic memory and a crazy capacity of visualizing advanced and complex construction of machinery without making their sketches on paper. He could solve the most complex calculus and physics equations in his head, memorize the books exactly in their written way. He believed in rigorous hard work and dedication towards it that he maintained throughout his life. Tesla completed his studies at the Realschule, Karlstadt in 1873, the Polytechnic Institute in Graz, Austria and the University of Prague. His last life: Unlike other genius he had some insane obsession and often claimed of unnatural things happening to him. He was obsessed with number three and cleanliness; he claimed to receive electromagnetic signals from extraterrestrials on Mars and witnessed strange visions in the middle of the night; he had a habit of communicating with pigeons; he would also hate human hair, jewelry among other things. In 1895, his New York lab got burned with his years of hard work, notes and other equipment. During the last decade of his life he lived in the series of New York hotels. His physical and mental health faded in the last phase of life and finally he died on January 7, 1943 at the age of 86 of coronary thrombosis in the New York hotel room where he stayed. Despite his copious inventions and patents he lived in diminished circumstances in his last years of life and died in debt. a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikZ7IoQm_6sGayece1i1DYFeMUQkMabTjGmS6OOETc0m4m6CfIFAGDQYBBlQQeGu27QxUSEWNW-A29MemFerVsWQfJx3d5ZZzknlqlEY4hF4v9t0rVWQASWHEtfbhPONdTLz8SHhQ7ifHj/s1600/Tesla.jpeg" imageanchor="1" >